3 Aralık 2008 Çarşamba

Kriz olsada yatırama devam.


Şirketin Yönetim Kurulu Başkanı İdris Turgut, Krize inat, yatırımlara
devam ediyoruz. Bu fabrikamız, 2009 yılının Nisan ayında tam kapasite
olarak faaliyete geçecek dedi.


Turgut, yeni yatırımla ilgili, yeni açılacak otoban ve demir
yolunun bulunduğu kavşakta stratejik bir nokta seçtiklerini ve
Mersin`de faaliyetlerini sürdürdükleri tesisin bir bölümünü Niğde`ye
taşıdıklarını söyledi.


Niğde halkının, `Niğde`de kazanıp başka yerlerde yatırımlar
yapıyorlar` şeklindeki serzenişini haklı bulduğunu ifade eden Turgut,
Bir Niğdeli olarak ben de para kazandığım memleketime yatırım yapmak
istedim. Bu tesis, bütün Niğdelilere hayırlı olsun diye konuştu.


Turgut, 6 bin metrekare kapalı alan üzerine kurulan tesiste her
türlü alt yapıyı düşündüklerini belirterek, laboratuvardan, üretime,
ham üründen sevkiyata kadar bütün aşamaları olan bir tesis kurmayı
hedeflediklerini bildirdi.


Tesislerin bir bölümünün yeni yıldan itibaren faaliyete geçeceğini
ve Nisan ayından itibaren de tam kapasite olarak çalışmaya
başlayacaklarını açıklayan Turgut, şöyle devam etti:


Bu tesisimizde 100 civarında teknik ağırlıklı personelimiz ve
kadrolu işçimiz olacak. Bunun yanı sıra mevsimlik işçiler ve sözleşmeli
çiftçilerimiz olacak. Sonuçta binlerce insan, bu tesisten doğrudan ya
da dolaylı olarak faydalanabilecek. En az 500 kişi mevsimsel olarak
istihdam edilecek. Bu tesisimizde bakliyat ve patates paketleme ile
kendi üretimimiz olan 180 çeşit sebze tohumu paketlenecek. Türkiye`ye
ve yurtdışına sevkiyatını buradan yapacağız. Bu tesis, kriz döneminden
önce planladığımız bir işti. Başladığımız işi de tamamlamak zorundayız,
başka imkanlarımızı buraya kaydırmaya çalışıyoruz. Elbette kriz
döneminde yeni yatırımlar yapmak zor. Ama krize inat yatırıma devam
ediyoruz.


Fabrikada patates paketlemesi yapacaklarını vurgulayan Turgut,
Patates demek, Niğde demek. Patates Niğde`nin can damarı. Patatesi
Niğde`de sanayi bitkisi haline getirmek istiyoruz diye konuştu.

Nuh Çimento`dan çevreci tesis



Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu, Nuh
Çimento Fabrikası`nda yapımı devam eden yeni arıtma tesisinde
incelemelerde bulundu. Fabrika alanını gezen Başkan Karaosmanoğlu`nu,
Nuh Çimento Yönetim Kurulu Başkanı Atalay Şahinoğlu ile Fabrika Müdürü
Cengiz Göçer ağırladı. Ziyarette İSU Genel Müdürü İlhan Bayram da hazır
bulundu. İlk olarak Şahinoğlu`nun makamında konuyla ilgili bilgi alan
Karaosmanoğlu, daha sonra tesiste inceleme yaptı.


Kocaeli ve Türkiye`de örnek olması beklenen proje kapsamında, Nuh
Çimento Fabrikası`nın bacalarından çıkan 280 derecelik sıcaklık
değerlendirilecek. Bu sıcaklıkla ısıtılacak olan yağ ile eşarjör
sistemiyle firmaların arıtma tesislerinden gelecek çamurdaki su
buharlaştırılacak. Geriye kalan atık ise granülleşecek. Bu atık da
fabrikanın kazanlarında yakılacak. Atık tesislerinden çıkan çamurun
çevreye zarar vermesini önlemek amacıyla kurulan sistemin 2009 yılının
ocak ayında faaliyete geçmesi bekleniyor.


Yaklaşık 22-23 milyon dolara mal olması beklenen proje kapsamında
farklı firmaların arıtma tesislerinde biriken çamur, Nuh Çimento`daki
bu tesise getirilecek. Çamur içindeki su, buhar olarak havaya
karışırken granülleşen çamur da fırınlarda yakılacak. İlk başta günlük
250 tonluk çamuru dönüştürmesi beklenen tesisin kapasitesi, zamanla 400
tona çıkarılacak.


Sanayinin arıtma tesislerindeki çamurun işlenerek çevreye zararsız
bir hale getirileceği bu tesise büyük önem verdiklerini aktaran Nuh
Çimento Yönetim Kurulu Başkanı Atalay Şahinoğlu, fabrika içindeki yazın
soğutma, kışın da ısıtma işlemlerinin baca ısısıyla sağlandığı
bilgisini de verdi.


Bu tesisin diğer firmalara da örnek olmasını beklediklerini aktaran
Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu, "Nuh Çimento
yetkililerini bu projeden ötürü kutluyorum ve bunun diğer
sanayicilerimize örnek olmasını bekliyorum. Kocaeli; havasıyla,
suyuyla, toprağıyla her geçen gün daha yaşanır bir hale geliyor.
Kocaeli`deki sanayicilerimiz de artık çevreye karşı daha duyarlı"
yorumunu yaptı.

11 Kasım 2008 Salı

Rusya'ya ihracat çok zorluyor


Rusya pazarında sorun yaşan ihracatçı sektörlere şimdi de kozmetik sektörü eklendi.

Rusya pazarına ihracat yapan kozmetik firmalarından edinilen bilgilere göre Türk kozmetik ürünlerinin gümrüklerde bekleme süresi 4 haftaya ulaşmış durumda.

Büyük ihracatçı firmalardan bir yetkili bugünden yarına her tür
uygulamanın keyfi olarak değiştirildiğini ve son olarak renkli
kozmetiklerdeki vergi oranının yüzde 300 oranında artırıldığını
söyledi. Söz konusu yetkili, üç TIR`larını gümrükten geçirmek için 4
hafta beklediklerini, fahiş vergileri ödediklerini ve yine de mallarını
gümrükten geçirebilmek için ekstra para harcamak zorunda kaldıklarını
belirtti.

Nüfus miktarı ve coğrafik yakınlık nedeniyle, Türk ihracatçısı
için çok değerli bir pazar olan Rusya`da 2008 yaz başından beri
sorunlar yaşanıyor. Önce ihraç edilen Türk domatesleri gümrükten
geçmeyi başaramadı. Bunu Temmuz ayı sonunda ihraç ürünleri taşıyan Türk
TIR`larının, Rus gümrüklerinde 3 aya uzayan bekletilme engeli takip
etti. Bunun ardından yeni bir şikayet tekstil sektöründen geldi. Triko
ihracatı yapan bir firma yetkilisi, trikolarının Rus gümrüklerinde
altın terazisinde tek tek tartıldığını
açıkladı.


İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamülleri İhracatçıları Birliği
(İKMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Akyüz, çok acil önlem alınması
gerektiğini belirtti. Akyüz "Bu gidişle bu önemli pazarımızı
kaybedeceğiz. Pek çok firma da kapısına kilit vurmak zorunda kalacak"
dedi.

Rusya İhraçatı

21 Ekim 2008 Salı

KOBİ'ler yeni pazarlara açılmalı




Türkiye Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler, Serbest Meslek Mensupları ve Yöneticiler Vakfı (TOSYÖV) Yönetim Kurulu Başkanı Hilmi Develi, yaşanan durgunluk nedeniyle beklenti içine giren KOBİ'lerin önümüzdeki süreçte gözünü dışarıya çevirerek, yeni pazarlara yönelmesi gerektiğini bildirdi.

Develi, 2008 yılına büyük umutlarla giren KOBİ'lerde büyük bir kaygı ve beklentinin hakim olduğunu söyledi.

Son dönemlerde ABD'deki finans piyasalarında başlayan ve Avrupa ülkelerine yayılan global krizin KOBİ'lerin hedeflerine ulaşması noktasında sorun yarattığını ifade eden Develi, "2008, kriz nedeniyle insanların önünü görmekte zorlandığı bir süreç olarak geçiyor. Özellikle son bir aydır yeni yatırım yapmak isteyenler ciddi boyutlarda tedirginlik yaşıyor" dedi.

Tüm sektörlerde durgunluk yaşandığını anlatan Develi, şöyle devam etti: "Teşvik politikaları acilen gözden geçirilmeli. Önümüzdeki yıl sıkıntıların sürmemesi için insanlar rahatlatılarak yatırımlara devam etmelerini sağlanacak önlemler alınmalı. Ayrıca yaşanan durgunluğu aşabilmek KOBİ'ler de kendi imkanlarıyla yeni pazarlara yönelmeli. Bu konuda, özellikle otomotiv sektörünün işlevi son derece önemli. Çünkü Türkiye'nin Avrupa'ya ihracatının yüzde 65'e yakınını elinde bulunduran otomotiv sektörü, özellikle Afrika pazarlarını düşünmesi lazım. Sıkıntıları aşabilmek için yeni yılda KOBİ'ler dışarıya gözünü dikip, yeni pazarlar yaratmalı."

Develi, bunların hayata geçirilememesi halinde sektördeki durgunluğun önümüzdeki yılda daha da artacağını kaydetti.

11 Ekim 2008 Cumartesi

Un ihracatında geriliyoruz

Milli Prodüktivite Merkezi (MPM) Güneydoğu Anadolu Bölge Müdürü Mustafa Balaban, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, un sektöründe yaşanan atıl kapasitenin sektörde genel sorunu oluşturduğunu belirtti. Un sanayiinin yıllık buğday üretim kapasitesinin 32 milyon tondan fazla olmasına rağmen, yıllık buğday unu üretiminin 12 milyon ton civarlarında gerekleşmesinin, kapasite kullanım oranının sektör genelinde yüzde 35-40 civarlarında olmasına yol açtığını kaydeden Balaban, şöyle devam etti: "Ülke genelinde bin 100 firma faaliyet göstermekte olup, en fazla un üretim tesisinin bulunduğu iller Konya, İstanbul, Ankara, İzmir, Gaziantep, Nevşehir, Adana ve Mersin`dir. Gaziantep`teki işletme sayısı 85 civarında bulunmakta ve bir milyon 150 bin tonluk üretimle ülkedeki buğday unu üretiminin yüzde 10`unu gerçekleştirmektedir.

Türkiye`nin buğday unu tüketimi kişi başına yıllık ortalama 135 kilo civarındadır. Bugüne kadar iç tüketimi karşılayacak üretim yapılabilmiştir ancak son 2 yıldır ekim alanlarında yaşanan düşüş ve kuraklık nedeniyle yaşanan verim düşüşü, buğday üretimini azaltmış ve un sektörünü de olumsuz etkilemiştir. Hammadde fiyatlarının artması ihracatın azalmasına yol açmış, ithalat yoluyla daha ucuza buğday temin edilmeye başlanmıştır."

Türkiye`nin un ihracatında birkaç yıl öncesine kadar lider ülke konumunda bulunduğunu hatırlatan Balaban, "Türkiye çok da uzak olmayan bir zaman öncesinde dünyanın un ihracat lideri iken bugün Kazakistan, Arjantin ve AB`nin arkasından dördüncü sırada yer almaktadır. Ülkemizin son yıllardaki en büyük pazarı Irak olmuş ama son dönemde Irak`taki kurulu değirmenlerin ithal buğday işlemesi, ihracatımızı azaltarak Irak pazarının Endonezya, Libya gibi alternatif pazarlarla yer değiştirmesine yol açmıştır" diye konuştu.

Balaban, un üretim teknolojisinin geliştiğini ve eski tip su değirmenlerinin yerini yüksek kapasiteli fabrikaların aldığını kaydederek, "Mevcut işletmeler 100-300 ton/gün buğday işleme kapasitesine sahiptir.

Sektördeki firmaların üretim teknolojileri arasında farklılıklar bulunmaktadır. Bazı firmalar bilgisayarlı otomatik kontrol ve gelişmiş otomasyon sistemlerine sahip iken bazılarının teknolojik düzeyi oldukça geridir. Ar-Ge çalışmalarında bulunan firmaların sayısı ise yok denecek kadar azdır" şeklinde konuştu.

Sektörde atıl kapasite fazlalığından dolayı aşırı rekabet yaşandığını ifade eden Balaban, şu uyarılarda bulundu: "Yatırım ve işletme sermayelerinin yüksek olmasından dolayı un üreten işletmeler olumsuz etkilenmektedir. Bu duruma rağmen yeni un fabrikası kurma girişimlerinin olduğu görülmektedir. Bu sektöre yapılacak yatırımların kaynak israfı olacağı açıktır. Bu konuda müdahalede bulunulması, yatırımcıların başka alanlara ya da mevcut işletmelerde modernizasyona yönelik yatırımlara yönlendirilmesi gerekmektedir. Dünyada yaşanan değişimler ve küreselleşen piyasalarda yaşanan krizlerin etkileri ülkemizde de hissedilmektedir. Bu durum, atıl kapasite işletmelerin maliyetlerinin yüksek olmasına yol açmaktadır. Yüksek maliyetlerin ürün fiyatlarını da artırmasıyla dünya piyasalarında yer almak daha da zorlaşmaktadır. Atıl kapasite sorununa çözüm olarak ya ihracata ağırlık verilmeli ya da alternatif ürünlere yönelerek farklı ürünlerde uzmanlaşma yoluna gidilmelidir. Küreselleşen piyasalarda firmaların birleşerek güçlerini artırma yoluna gitmesi de fayda sağlayabilir. Bu tür önlemleri dikkate almayan işletmelerin ayakta kalma mücadelesini daha şiddetli yaşayacakları öngörülmektedir. Buğday ticaretindeki kayıt dışı faaliyetlerin tamamen önlenememesi ve mevcut işletmelerin fazlalığı, haksız rekabeti de beraberinde getirmektedir. Bu durumdan kurumsallaşmış firmalar en fazla etkilenmekte, devlete de yansıması vergi kaybı olarak görülmektedir. İşletmelerle yapılan görüşmelerde, bazı üreticiler hammadde kalitesi konusunda sıkıntı çektiklerini belirtmişlerdir. Son yıllarda süneyle mücadelede başarı sağlandığını ancak sorunun tamamen önlenemediğini dile getirmişlerdir. Kaliteli hammadde konusunda yapılabilecek diğer bir uygulama, sertifikalı tohum kullanımının tüm çiftçiler arasında yaygınlaştırılması olmalıdır. Bu sayede kalite artışıyla birlikte verim artışı da sağlanabilir."

kaynak : http://www.sektorburada.com/haberdetay/361/turkiye..un.ihracatinda.dorduncu.siraya.dustu

Kriz Türkiye için Büyük bir Fırsat

10-19 Ekim tarihleri arasında düzenlenecek 12. Uluslararası Otomobil Fuarı`nın tanıtım toplantısında İhlas Haber Ajansı`nın (İHA) sorularını yanıtlayan ODD Başkanı İbrahim Aybar, dünyayı etkisi altına alan bu dalgalanmanın, Avrupa`da ilk sekiz ayda otomotiv pazarının yüzde 16 oranında bir küçülmesine neden olduğunu ve etkinin önümüzdeki aylarda da devam edeceğini söyledi.

Krizin Türk otomotiv pazarında herhangi küçülmeye neden olmadığını belirten Aybar, "Bunu aslında bir fırsat olarak değerlendirmek lazım. Türkiye`de kişi başı otomobil sahiplenme oranına bakarsak bin kişiye 90 otomobil düşüyor. Türkiye`nin otomotiv üretim üssü olarak dünyada konumunu güçlendireceğini düşünüyorum; bu yüzden yapılacak çok iş var" dedi.

Türkiye`de üretilen markaların kriz ortamından uzak kalabilecek pazarlara hitap ettiğini olduğunu ifade eden Aybar, "Biz gelişmekte olan, bu ürünlere ihtiyaç olan pazarlara mal gönderiyoruz. O bakımdan bizim ülkemizde üretim gücünün, ihracatın etkilenmesinin, Avrupa`daki gibi olacağını düşünmüyorum" şeklinde konuştu.

ODD Başkanı İbrahim Aybar sözlerini şöyle sürdürdü: "Ayrıca başka bir şeyi yapabilsek, iç pazarı canlı tutabilirsek yaşanan olumsuz gelişmeleri lehimize çevirebiliriz. Çünkü diğer yabancı üreticilerin Türkiye`ye gelmelerinin en büyük nedeni de iç pazarın canlı olması. Bugün Rusya`ya baktığımızda, iç pazarın canlılığı bütün üreticileri oraya götürüyor. Şimdi Türkiye de bu fırsatı yakaladı diye düşünüyorum. İç pazarı canlı tutarsak, gerekli önlemleri alabilirsek dışarıda düşen talepten etkilenen üreticiyi Türkiye`ye çekebiliriz ve önümüzdeki ayları daha iyi geçiririz" dedi.

kaynak : http://www.sektorburada.com/haberdetay/362/kriz.turk.otomotiv.sektoru.icin.firsat

29 Eylül 2008 Pazartesi

TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, hayati uyarılarda bulundu

Hisarcıklıoğlu, İstanbul ili oda/borsa ortak meclis toplantısında yaptığı konuşmada, bugün iki kardeşin bir araya gelemediği yerde dört oda ve borsa başkanının kendilerini bir araya getirmesinin büyük bir mutluluk olduğunu dile getirerek, TOBB`un, İstanbul ve Türkiye ekonomisine katkı yapacak projelere desteğinin devam edeceğini söyledi.

Yılda yaklaşık 240 bin kilometre yol katettiğini belirten Hisarcıklıoğlu, son dönemde herkesin merak ettiği tek bir konu olduğunu, herkesin "Başkan, ne oluyor? ABD`de ne oluyor?" sorusunu kendisine yönelttiğini söyledi.

Eskiden ABD ekonomisiyle ilgilenilmediğini ifade eden Hisarcıklıoğlu, "Şimdi öyle oldu ki ABD ekonomisi azıcık çalkalanmaya başladı, bütün dünya dua ediyor. `Aman ABD ekonomisine bir şey olmasın` diye dua ediyorlar. Biz dahil hepimiz" diye konuştu.

Hisarcıklıoğlu, küresel finansal krizinin çıkış nedenine değinerek Türkiye`de yatırım bankası olmadığını, ABD`de şu anda mevduat toplayan bankacılıkta hiçbir problem bulunmadığını vurguladı.

2000 yılında 500 milyar dolar olan hedge fonların geçen yıl 2 trilyon dolara, 20 trilyon dolar olan türev ürünlerin ise 120 trilyon dolara yükseldiğini, küresel ekonominin büyüklüğünün ise 60 trilyon dolar olduğunu kaydeden Hisarcıklıoğlu, şu andaki likidite krizine değinerek, "Olmayan bir paraydı. Olmayan bir zenginliği ortaya çıkarttık. Bunun sıkıntısını bütün dünya yaşıyor. Bir atasözü var, tam ona benziyor. Aç doyar, aç gözlü doymaz" diye konuştu.

Finansal kriz nedeniyle batan ve aktif büyüklüğü 600 milyar dolar olan Lehman Brothers`in, GSMH büyüklüğü 660 milyar dolar olan Türkiye ekonomisine eşdeğer bulunduğunu ifade eden Hisarcıklıoğlu, finans kesiminde oluşan zararın 700-800 milyar dolar olduğunun tahmin edildiğini, beklenen toplam zararın en iyimser rakamlarla 1,2 trilyon dolar, en kötümser rakamlarla da 2 trilyon dolar olduğunu belirtti.

"2001`DEKİ DURUMUMUZA ABD YENİ GELDİ"

Rifat Hisarcıklıoğlu, artık dünyada düşük faiz ve yüksek likidite döneminin sonuna gelindiğini, likidite ve kredi daralmasının ortaya çıktığını kaydederek, bütün dünyada beklenen hadisenin büyümenin düşmesi olduğunu, ABD`nin 2001`deki durumumuza yeni geldiğini, artık serbest piyasa ekonomisinin bittiğini, bunun kurallı piyasa ekonomisi dönemine dönüştüğünü söyledi.

Hisarcıklıoğlu, Türkiye için riski azaltan faktörlere bakıldığında, 2001 ekonomik krizinin kendilerine çok şey öğrettiğini ifade ederek, "Dün sayın Başbakanımızın yapmış olduğu açıklamayı çok olumlu buluyoruz. Sayın Başbakanımızın dünya ekonomisi bu krizde iken, Türkiye ekonomisi ile ilgili yapmış olduğu toplantıda belirtmiş olduğu hususlar, Türkiye`de tamamıyla devletin bu işin farkında ve bu işin üzerinde olduğunu gösteren noktalar" diye konuştu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan`ın mali disipline sahip çıkacaklarını ifade ettiğini hatırlatan Hisarcıklıoğlu, hükümetin mali disiplini sonuna kadar koruyacağını söylemiş olmasının, kamunun üzerindeki riski azaltan bir unsur olduğunu vurguladı.

Riski artıran faktörlere de değinen Hisarcıklıoğlu, reel sektörün yurt dışı borcunun yüksek olduğunu ve bunun artmaya devam ettiğini belirterek, "Şimdi kement sizin boynunuzda. Haberiniz olsun. Artık düşük faizli kredi bulabilmek mümkün değil. Bunu dinlerken `benim borcum, harcım yok. Bu iş beni ilgilendirmez` demeyin. Bu iş domino taşı gibidir. Biri devrilmeye başladı mı diğerini de tetikler" şeklinde konuştu.

"CARİ DENGEDE BÜYÜK BİR BOZULMA VAR"

TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, yükselen cari açık ve bozulan finansman kalitesine dikkati çekerek, "2008`in 8. ayından itibaren bir yıl geriye gittiğimizde cari dengede ciddi bir bozulma var. 47 milyar dolar açık... Doğrudan yabancı sermaye azalmaya başladı" dedi.

Kişilerin servetlerindeki artış ile gelirlerindeki artış paralel değilse, servetler gelirden fazla artıyorsa bunun sistemde bir bozulma olduğuna işaret olduğunu belirten Hisarcıklıoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bu sanal bir refah ortamı... Maalesef bu krizin faturası herkese çıkıyor. 2001`de bu fatura reel sektöre çıktı. 2008`de ABD ile birlikte hepimize bir faturası olur. Almamız gereken dersler var. İhracat pazarlarımızı önümüzdeki dönemde çeşitlendirmemiz gerekiyor. Alışkın olduğumuz pazarlarda bir daralma var. Şu anda hepimiz tedbirli olmak zorundayız. Böyle zamanlarda bilançodaki uyumsuzluklar, potansiyel risk doğuran alanlardır.

Gayrimenkul ve emtia fiyatları gevşeyecek. Önümüzdeki dönemde kredi maliyetleri artacak. Şirketlerinizde finansman müdürünüze ve iş geliştirme müdürünüze iyi bakmanız lazım, yoksa mutlaka edinin."

Hisarcıklıoğlu, bir sloganları olduğunu belirterek, "Güneş girmeyen eve hastalık girer. Büyüme olmayan ekonomide ise işsizlik, yoksulluk, huzursuzluk ve kavga olur. Onun için büyümeye endekslenmemiz lazım" diye konuştu.

"EKONOMİ BEREKETİNİ KAYBETTİ"

2007`nin başında Cumhurbaşkanlığı seçimiyle başlayan sürece de işaret eden Hisarcıklıoğlu, "Büyüme düştü. 2007`de evin içinde kavga başladı. Sektörlerde ikili bir yapı oluştu. Kazananlar, kaybedenler var. Ekonomi bereketini kaybetti. İçerideki kavgalardan, dövüşten dolayı... Kendi kendimize huzurumuzu bozduğumuzdan dolayı bereketini kaybetti" dedi.

Yükselen piyasa ekonomilerindeki büyüme oranlarına da değinen Hisarcıklıoğlu, "2007-2008... Kendi içimizdeki huzuru bozduk ve sihiri de bozduk" diye konuştu.

2008`in ilk 8 ayında geçen yılın aynı dönemine kıyasla gelir vergisinde yüzde 18, kurumlar vergisinde ise yüzde 28 artış sağlandığını kaydederek, salondakilere "İki sonuç çıkıyor. Bunlardan biri şikayet ediyorsunuz ama kazanıyorsunuz. Böyle algılayabilir miyim?" diye soran Hisarcıklıoğlu, bazı katılımcıların "hayır" demesi üzerine, "Ekonomi kayıt altına girmeye başladı, öyle diyelim mi?" diye sordu. Bunun üzerine salondaki bazı katılımcılar, "tamam" dedi.

Dahilde alınan KDV`nin yüzde 7 arttığını, bunun dikkat çekici olduğunu, enflasyonun altında kaldığını ve burayı çözemediğini belirten Hisarcıklıoğlu, 2003-2008 arasında asgari ücret, doğal gaz ve elektrik fiyatlarının arttığını, buna karşın dolar kurunda yüzde 17 azalma olduğunu söyledi.

"KAYIT DIŞI EKONOMİ BİTMEDEN..."

Çifte çıpanın zamanı olduğunu, artık Türkiye`de iki çıpayı ortaya koymak gerektiğini ifade eden Hisarcıklıoğlu, şunları kaydetti: "Bunlardan biri güçlü ekonomi, diğeri kaliteli demokrasidir. İkisi birbirinin vazgeçilmezi. İkisi birbirine tercih edilemez. İkisi birbirinin eş değeri. Kayıt dışı ekonomi bitmeden kaliteli demokrasiyi yakalamamız mümkün değil. Burada iğneyi kendimize batırmamız lazım. İğneyi hem bize hem kamuya batırmamız lazım. Hesap veremeyen hesap soramaz. Hesap veremeyen hesap soramazsa kaliteli demokrasi de olmaz. Hesap sormak için hep beraber kayıt dışı belasını bitirmek durumundayız. Düşünebiliyor musunuz; yarın bir sarı zarf geldiği, `getir defterleri` dedikleri zaman ayağı
titremeden getiren kim var arkadaş diye soruyorum salona... Salonda 1-2 tane parmak kalkıyor. Her salonda böyle. Defterdarlıktan veya Gelir İdaresinden `getir defteri` dediği zaman rahatlıkla, göğsünü gererek defterini götürebilecek kimse var mıdır? Yok. Bana da sorsan benim de ayağım titriyor. Aman biz bunu sakın üzerimize alınmayalım. Bu, sadece bizim belamız değil, Türkiye`nin tamamının belası."

Rifat Hisarcıklıoğlu, huzur olmadan ticaretin, ticaretin olmadığı yerde de zenginliğin olmadığını savunarak, "Huzurumuzu kaçırdık. Biz artık huzur istiyoruz. Huzur olmazsa yatırım olmaz. Ancak huzur ortamında istihdam sağlanır, ticaret gelişir" dedi.

SGK, fazla ödemeleri tahsil edecek

Sosyal Güvenlik Kurumu`nun, "Fazla veya Yersiz Ödemelerin Tahsiline İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliği" Resmi Gazete`de yayımlandı.

Ekim ayında yürürlüğe girecek yönetmelik, Sosyal Güvenlik Kurumunca
"işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya
aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık
sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, 5510
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu kapsamında
fazla veya yersiz olarak yapılan her türlü ödemenin tespiti, tebliği,
takibi ve tahsiline ilişkin usul ve esasları" düzenliyor.


Kendisine yersiz veya fazla ödeme yapılan işverenler, sigortalılar,
isteğe bağlı sigortalılar, gelir veya aylık almakta olanlar ve bunların
hak sahipleri ile genel sağlık sigortalıları ve bunların bakmakla
yükümlü olduğu kişilerin, kasıtlı ve kusurlu davranışlarından doğan
fazla ve yersiz ödemelerin tespit edilmesi halinde, ödeme tarihinden
geriye doğru en fazla 10 yıllık süre içinde yapılan fazla veya yersiz
ödemeler, her bir ödemenin yapıldığı tarihten itibaren hesaplanacak
kanuni faizi ile birlikte tahsil edilecek.


Kurumun yanlış işlem ve ödeme yapmasına sebebiyet veren ve bu
suretle adına borç tahakkuk ettirilen, borç tahakkuk ettirilmesine
neden olan kişiler hakkında ayrıca Cumhuriyet savcılığına suç
duyurusunda bulunulacak.


Yönetmeliğe göre, Sosyal Güvenlik Kurumunun hatalı işlemlerinden
doğan fazla veya yersiz ödemelerde ise ödemenin tespit edildiği
tarihten geriye doğru en fazla 5 yıllık süre içinde yapılan ödemeler,
borcun ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren 3 ay içinde ödendiği
takdirde faizsiz; daha sonra ödenmesi halinde ise hesaplanacak kanuni
faizi ile birlikte tahsil edilecek.


Yargı kararları ve Sayıştay ilamlarıyla tespit edilen fazla veya
yersiz ödemelerden kaynaklanan kurum alacakları için merkezde Strateji
Geliştirme Başkanlığınca, taşrada ise Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü veya
Merkez Müdürlüğünce alacak takip dosyası oluşturulacak.


Sayıştay denetçileri tarafından düzenlenen sorgular ihbar kabul edilerek kurumca denetim veya inceleme başlatılabilecek.


Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ilgililere fazla veya yersiz
olarak yapıldığı tespit edilen ödemeler, ilgililerin Kurumdan
alacakları gelir ve aylıklarından kesinti yapılmak suretiyle tahsil
edilecek. Fazla veya yersiz ödemeler, öncelikle ve her durumda kişinin
varsa kurumdan birikmiş aylık, gelir ve diğer her türlü alacaklarının
tamamından tahsil edilecek. İlgililerin gelir ve aylıklarından kesinti
yapmak suretiyle tahsil işleminin 5 yılı aşacağı anlaşıldığında ayrıca
icra takibine geçilecek.


Fazla veya yersiz ödemeler, ilgililerin ve kanuni varislerinin
talebi olması halinde taksitle de ödenebilecek. Taksitlendirme
işlemleri, Kamu Zararlarının Tahsiline İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında
Yönetmelik hükümlerine göre yürütülecek.

http://www.sektorburada.com/haberdetay/356/sgk..fazla.odemeleri.tahsil.edecek

Pilastik sektörü büyümede vites küçülttü

Yapılan açıklamaya göre, Plastik sektörü 2007 yılı genelinde yüzde
15 büyüme göstermiş ve 2008 yılına da yüzde 15�lik büyüme hedefi ile
başlamıştı. Türkiye ekonomisinin en hızlı büyüyen, dinamik sektörleri
arasında yer alan plastik sektörünün, 2008�de iç pazar performansındaki
azalmada inşaat, otomotiv ve elektronik eşya sektöründeki yavaşlama
etkili oldu. Plastiğin kullanıldığı sektörlerin mercek altına alındığı
rapora göre, inşaat malzemeleri sektöründe ciddi oranda talep azalması
yaşanıyor. Beyaz eşya ve otomotivde de geçmiş dönemlere göre yavaşlama
gözleniyor. Plastiğin kullanıldığı önemli sektörlerden biri olan
ambalajda işler yolundayken, televizyon ihracatında önemli düşüşler
olduğu görülüyor.


PAGEV�in adeta Türkiye ekonomisinin altı ayına ayna tuttuğu
raporda, plastik hammaddesinin kullanıldığı sektörlere göre ortaya
çıkan büyüme oranlarına ilişkin dikkat çeken bilgiler şöyle: "PP�de
(Polipropilen) altı aylık büyüme yüzde 3. PP�nin başlıca kullanım
yerleri, halı ipliği, big bag ve rafya çuvallar, BOPP ambalaj filmi,
sıhhi tesisat ve pis su boruları, otomotiv, beyaz eşya parçaları vb.


Yaygın bir kullanım alanına sahip olan PE�de (Polietilen) altı
aylık büyüme yüzde 12 olarak gerçekleşti. Polietilen, ambalaj filmleri,
sera örtüleri, basınçlı su ve gaz boruları, market poşetleri, şişe,
bidon ve variller gibi günlük hayatta da çok fazla kullandığımız
ürünler PE yani polietilenden yapılıyor.



İnşaat sektöründeki yavaşlama, PVC�den (Polivinilklorid) üretilen
malzemelerin bu dönemdeki büyüme oranını sadece yüzde 4,4�te bıraktı.
Temiz ve pis su boruları ile ek parçaları, pencere profilleri ve
ambalaj filmleri PVC�den üretiliyor.


Televizyon, beyaz eşya, sert köpük izolasyon levhaları, gıda ve
gıda dışı ambalaj kaplarının üretiminde kullanılan PS�de (Polistren)
altı aylık büyüme eksiye düştü ve - yüzde 16 olarak gerçekleşti.


PET�te (Polietilen teraftalat) yılın ilk yarısındaki büyüme yüzde
36 oldu. PET�lerin başlıca kullanım alanlarını PET şişe ve kaplar
oluşturuyor.


2008�de iç pazarda umduğunu bulamayan plastik üreticilerinin
ihracata yönelmesi ile ilk yarı ihracatında adeta rekor kırıldı.
Plastik ve mamulleri doğrudan ihracatı 2008�in ilk 6 ayında 2007�nin
aynı dönemine göre değer olarak yüzde 33, miktar olarak ise yüzde 15
artış gösterdi. Plastik ve mamullerinde altı aylık ihracat, 1 milyar
815 milyon dolara yükseldi. Bu dönemde 645 bin tonluk ihracat yapıldı.
Rusya Federasyonu, Romanya, Almanya, Ukrayna ve Bulgaristan en fazla
ihracat gerçekleştirilen ilk beş ülke olarak sıralandı.


PAGEV Başkanı Selçuk Aksoy, 2008 yılının ilk yarısında büyüme
hedeflerinin şaştığını belirterek, plastiklerin çok kullanıldığı
inşaat, elektronik ve otomotiv gibi sektörlerdeki yavaşlamanın iç
pazarı daralttığını söyledi. Bu dönemde ambalaj, mobilya gibi
sektörlerde iç talebin azalmadığına işaret eden Aksoy, bunun
sevindirici bir gelişme olduğunu dile getirdi. Selçuk Aksoy, yılın
ikinci yarısında iç pazar talebinin yükselmesi halinde, büyüme
rakamlarının da eski düzeylerine yaklaşabileceğini kaydetti. Bu dönemde
plastik ve mamulleri ihracatında artış olduğuna dikkati çeken Aksoy,
"Plastik sanayicisi iç pazardaki yavaşlamanın etkisiyle ihracata
ağırlık veriyor. Plastikler, Türkiye ihracatının yüzde 10�unu
gerçekleştiren kimya sanayi ihracatında ikinci sırada yer alıyor" diye
konuştu.