21 Ekim 2008 Salı

KOBİ'ler yeni pazarlara açılmalı




Türkiye Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler, Serbest Meslek Mensupları ve Yöneticiler Vakfı (TOSYÖV) Yönetim Kurulu Başkanı Hilmi Develi, yaşanan durgunluk nedeniyle beklenti içine giren KOBİ'lerin önümüzdeki süreçte gözünü dışarıya çevirerek, yeni pazarlara yönelmesi gerektiğini bildirdi.

Develi, 2008 yılına büyük umutlarla giren KOBİ'lerde büyük bir kaygı ve beklentinin hakim olduğunu söyledi.

Son dönemlerde ABD'deki finans piyasalarında başlayan ve Avrupa ülkelerine yayılan global krizin KOBİ'lerin hedeflerine ulaşması noktasında sorun yarattığını ifade eden Develi, "2008, kriz nedeniyle insanların önünü görmekte zorlandığı bir süreç olarak geçiyor. Özellikle son bir aydır yeni yatırım yapmak isteyenler ciddi boyutlarda tedirginlik yaşıyor" dedi.

Tüm sektörlerde durgunluk yaşandığını anlatan Develi, şöyle devam etti: "Teşvik politikaları acilen gözden geçirilmeli. Önümüzdeki yıl sıkıntıların sürmemesi için insanlar rahatlatılarak yatırımlara devam etmelerini sağlanacak önlemler alınmalı. Ayrıca yaşanan durgunluğu aşabilmek KOBİ'ler de kendi imkanlarıyla yeni pazarlara yönelmeli. Bu konuda, özellikle otomotiv sektörünün işlevi son derece önemli. Çünkü Türkiye'nin Avrupa'ya ihracatının yüzde 65'e yakınını elinde bulunduran otomotiv sektörü, özellikle Afrika pazarlarını düşünmesi lazım. Sıkıntıları aşabilmek için yeni yılda KOBİ'ler dışarıya gözünü dikip, yeni pazarlar yaratmalı."

Develi, bunların hayata geçirilememesi halinde sektördeki durgunluğun önümüzdeki yılda daha da artacağını kaydetti.

11 Ekim 2008 Cumartesi

Un ihracatında geriliyoruz

Milli Prodüktivite Merkezi (MPM) Güneydoğu Anadolu Bölge Müdürü Mustafa Balaban, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, un sektöründe yaşanan atıl kapasitenin sektörde genel sorunu oluşturduğunu belirtti. Un sanayiinin yıllık buğday üretim kapasitesinin 32 milyon tondan fazla olmasına rağmen, yıllık buğday unu üretiminin 12 milyon ton civarlarında gerekleşmesinin, kapasite kullanım oranının sektör genelinde yüzde 35-40 civarlarında olmasına yol açtığını kaydeden Balaban, şöyle devam etti: "Ülke genelinde bin 100 firma faaliyet göstermekte olup, en fazla un üretim tesisinin bulunduğu iller Konya, İstanbul, Ankara, İzmir, Gaziantep, Nevşehir, Adana ve Mersin`dir. Gaziantep`teki işletme sayısı 85 civarında bulunmakta ve bir milyon 150 bin tonluk üretimle ülkedeki buğday unu üretiminin yüzde 10`unu gerçekleştirmektedir.

Türkiye`nin buğday unu tüketimi kişi başına yıllık ortalama 135 kilo civarındadır. Bugüne kadar iç tüketimi karşılayacak üretim yapılabilmiştir ancak son 2 yıldır ekim alanlarında yaşanan düşüş ve kuraklık nedeniyle yaşanan verim düşüşü, buğday üretimini azaltmış ve un sektörünü de olumsuz etkilemiştir. Hammadde fiyatlarının artması ihracatın azalmasına yol açmış, ithalat yoluyla daha ucuza buğday temin edilmeye başlanmıştır."

Türkiye`nin un ihracatında birkaç yıl öncesine kadar lider ülke konumunda bulunduğunu hatırlatan Balaban, "Türkiye çok da uzak olmayan bir zaman öncesinde dünyanın un ihracat lideri iken bugün Kazakistan, Arjantin ve AB`nin arkasından dördüncü sırada yer almaktadır. Ülkemizin son yıllardaki en büyük pazarı Irak olmuş ama son dönemde Irak`taki kurulu değirmenlerin ithal buğday işlemesi, ihracatımızı azaltarak Irak pazarının Endonezya, Libya gibi alternatif pazarlarla yer değiştirmesine yol açmıştır" diye konuştu.

Balaban, un üretim teknolojisinin geliştiğini ve eski tip su değirmenlerinin yerini yüksek kapasiteli fabrikaların aldığını kaydederek, "Mevcut işletmeler 100-300 ton/gün buğday işleme kapasitesine sahiptir.

Sektördeki firmaların üretim teknolojileri arasında farklılıklar bulunmaktadır. Bazı firmalar bilgisayarlı otomatik kontrol ve gelişmiş otomasyon sistemlerine sahip iken bazılarının teknolojik düzeyi oldukça geridir. Ar-Ge çalışmalarında bulunan firmaların sayısı ise yok denecek kadar azdır" şeklinde konuştu.

Sektörde atıl kapasite fazlalığından dolayı aşırı rekabet yaşandığını ifade eden Balaban, şu uyarılarda bulundu: "Yatırım ve işletme sermayelerinin yüksek olmasından dolayı un üreten işletmeler olumsuz etkilenmektedir. Bu duruma rağmen yeni un fabrikası kurma girişimlerinin olduğu görülmektedir. Bu sektöre yapılacak yatırımların kaynak israfı olacağı açıktır. Bu konuda müdahalede bulunulması, yatırımcıların başka alanlara ya da mevcut işletmelerde modernizasyona yönelik yatırımlara yönlendirilmesi gerekmektedir. Dünyada yaşanan değişimler ve küreselleşen piyasalarda yaşanan krizlerin etkileri ülkemizde de hissedilmektedir. Bu durum, atıl kapasite işletmelerin maliyetlerinin yüksek olmasına yol açmaktadır. Yüksek maliyetlerin ürün fiyatlarını da artırmasıyla dünya piyasalarında yer almak daha da zorlaşmaktadır. Atıl kapasite sorununa çözüm olarak ya ihracata ağırlık verilmeli ya da alternatif ürünlere yönelerek farklı ürünlerde uzmanlaşma yoluna gidilmelidir. Küreselleşen piyasalarda firmaların birleşerek güçlerini artırma yoluna gitmesi de fayda sağlayabilir. Bu tür önlemleri dikkate almayan işletmelerin ayakta kalma mücadelesini daha şiddetli yaşayacakları öngörülmektedir. Buğday ticaretindeki kayıt dışı faaliyetlerin tamamen önlenememesi ve mevcut işletmelerin fazlalığı, haksız rekabeti de beraberinde getirmektedir. Bu durumdan kurumsallaşmış firmalar en fazla etkilenmekte, devlete de yansıması vergi kaybı olarak görülmektedir. İşletmelerle yapılan görüşmelerde, bazı üreticiler hammadde kalitesi konusunda sıkıntı çektiklerini belirtmişlerdir. Son yıllarda süneyle mücadelede başarı sağlandığını ancak sorunun tamamen önlenemediğini dile getirmişlerdir. Kaliteli hammadde konusunda yapılabilecek diğer bir uygulama, sertifikalı tohum kullanımının tüm çiftçiler arasında yaygınlaştırılması olmalıdır. Bu sayede kalite artışıyla birlikte verim artışı da sağlanabilir."

kaynak : http://www.sektorburada.com/haberdetay/361/turkiye..un.ihracatinda.dorduncu.siraya.dustu

Kriz Türkiye için Büyük bir Fırsat

10-19 Ekim tarihleri arasında düzenlenecek 12. Uluslararası Otomobil Fuarı`nın tanıtım toplantısında İhlas Haber Ajansı`nın (İHA) sorularını yanıtlayan ODD Başkanı İbrahim Aybar, dünyayı etkisi altına alan bu dalgalanmanın, Avrupa`da ilk sekiz ayda otomotiv pazarının yüzde 16 oranında bir küçülmesine neden olduğunu ve etkinin önümüzdeki aylarda da devam edeceğini söyledi.

Krizin Türk otomotiv pazarında herhangi küçülmeye neden olmadığını belirten Aybar, "Bunu aslında bir fırsat olarak değerlendirmek lazım. Türkiye`de kişi başı otomobil sahiplenme oranına bakarsak bin kişiye 90 otomobil düşüyor. Türkiye`nin otomotiv üretim üssü olarak dünyada konumunu güçlendireceğini düşünüyorum; bu yüzden yapılacak çok iş var" dedi.

Türkiye`de üretilen markaların kriz ortamından uzak kalabilecek pazarlara hitap ettiğini olduğunu ifade eden Aybar, "Biz gelişmekte olan, bu ürünlere ihtiyaç olan pazarlara mal gönderiyoruz. O bakımdan bizim ülkemizde üretim gücünün, ihracatın etkilenmesinin, Avrupa`daki gibi olacağını düşünmüyorum" şeklinde konuştu.

ODD Başkanı İbrahim Aybar sözlerini şöyle sürdürdü: "Ayrıca başka bir şeyi yapabilsek, iç pazarı canlı tutabilirsek yaşanan olumsuz gelişmeleri lehimize çevirebiliriz. Çünkü diğer yabancı üreticilerin Türkiye`ye gelmelerinin en büyük nedeni de iç pazarın canlı olması. Bugün Rusya`ya baktığımızda, iç pazarın canlılığı bütün üreticileri oraya götürüyor. Şimdi Türkiye de bu fırsatı yakaladı diye düşünüyorum. İç pazarı canlı tutarsak, gerekli önlemleri alabilirsek dışarıda düşen talepten etkilenen üreticiyi Türkiye`ye çekebiliriz ve önümüzdeki ayları daha iyi geçiririz" dedi.

kaynak : http://www.sektorburada.com/haberdetay/362/kriz.turk.otomotiv.sektoru.icin.firsat